Bu sene Haydarpaşa Garı’nda 22-25 Ekim 2015 tarihleri arasında 2. si gerçekleştirilen İstanbul Coffee Festival benim 10 ay boyunca beklediğimdi. Adından çok söz ettiğimdi. Adı geçtiğinde dahi heyecan duyduğumdu. 3 gün 4 seans katılma imkanım oldu.
Bardaktan boşanırcasına yağarken dışarıda yağmur, bardak bardak kahve içtik içeride.. Ve evet İstanbul kahveye doydu, şehir buram buram kahve koktu. Çok da iyi oldu! Pek de güzel oldu!
Geçen sene festivalle beraber hayatımda kahve adına çok şey değişti.. Çay mı kahve mi diye sorulduğunda çay diyen, ille de kahve içilecekse “ee peki madem bi lattenizi alırım” deyip sütle olabildiğince kahveyi yumuşatmaya çalışan bir kişiliktim. Festivalle pek çok ön yargımı kırıp filtrelerden filtre beğenip, demleme yöntemlerinden yöntem seçer oldum. İçtiğim kahvenin çekirdeğinin çiftliğine kadar sorar, farklı farklı çekirdekler tadar, her gün farklı bir kahveci keşfeder oldum. O esnada 3. dalga kahveciliğin kapıları artık benim için açılmıştı. Kahve tutkusu artık beni sarmıştı. Sürekli yeni kahvecileri keşfetmek için yolllara düştüm, yanımda arkadaşlarımı da sürükledim. Hatta kendi çapımda festival yapıp arkadaşlarımla gittiğim kahvecilerden ninucoffeefest etiketiyle fotoğraflar paylaştım. Ama bunları hep amatörce yaptım. Kahvenin lezzetinden çok ritüelini sevdiğimi de itiraf ettim. Damağımı yeni kahvelerle tanıştırıp, tat ve koku reseptörlerime çeşit çeşit kahveleri sundum.
İşte bu festival benim için bu yüzden çok önemliydi. Dostlarımla, arkadaşlarımla, tanıdıklarımla güle güle, tada tada gezdiğim festivalin ayrıntılarına geçeyim…
KONUM
Haydarpaşa Garı İstanbul’da hayranı olduğum sembol binalardan birisi. 2010 yılında çatısında meydana gelen yangınla yüreğimi ağzıma getirmiş olup, 1 Şubat 2012 itibariyle hızlı tren mevzuu yüzünden kullanıma kapatılması bir kez daha üzülmeme sebep olmuştur. Kadıköy’e vapurla gitmenin en güzel yanı Haydarpaşa Garı’nın önünden geçmektir. Festival bu estetik ve tarihi yapıya çok yakıştı.
Alanın geniş olması yoğun talebi karşılamada fayda sağladı. Ve kahveseverlerin çoğu fotoğraf çekmeyi de sevdiğinden gar onlar için biçilmiş bir kaftan oldu.
Grafitilerle süslü vagonlar, raylar, vitraylar, saatler hepsi birer fotoğraf fonu oldu.
Vagonlar arası geçiş noktaları fotoğrafseverler tarafından kitlendi, sadece kahve içici tayfa onlara sinir oldu, söylendi, çemkirdi. Mesela bu pozu çekmeyeni dövüyorlardı, mecbur biz de çektik 🙂
ANA SPONSOR
Paşabahçe ana sponsorluğunda gerçekleşti festival tıpkı geçen seferki gibi. Hiçbir zaman da anlayamadım bu durumu.. Kahve genelde cam bardakta içilmez, festivale katılanlar da kendi baskılı bardaklarını kullandılar sonuçta. Benim estetik kafam bunu algılayamayacak, ticari kafayla bakmak gerek sanırım..
LATTEART
Festival’in en etkileyici boyutu dünyaca ünlü latteart sanatçısı Micheal Breach’ın latte üzerine resmimi yapması oldu.
Çok heyecan verici bir serüvendi. O kadar tatlı ve mütevazi bir insan ki, bir taraftan latte üzerine portremi çizip diğer taraftan küpeme iltifat edebildi 🙂 Öyle benzedi ki.. Musmutlucuklu oldum. @baristart ı festivale getiren Dolce Gusto Türkiye’ye teşekkür ediyorum. Sayesinde kendi kendimi içmiş oldum 🙂
KATILIMCILAR
Coffeetopia
Bahçekapı’daki Coffeetopia en sevdiğim kahvecilerden.. O yüzden festivaldeki ilk kahvemi Coffeetopia’nın baristası sevgili Mehmet Miran’dan içtim. Güleryüzlü hizmet bence çok önemli. Olay sadece iyi çekirdek, iyi kavurma, iyi demlemede de bitmiyor benim için. Kahvenin nasıl sunulduğu, konuğun nasıl ağırlandığı da önemli. Coffeetopia bu işi iyi beceriyor.
Mahalo
Yine sevdiğim bir mekan.. Festivale ısınma turlarımı bildiğim mekanlarla yapıyorum. İlk gün elektrik problemi yaşasalar da 4. gün Artisan Bar’da rüzgar gibi estiler. Renkli bardakları ve manzara resimli kartpostalları dikkat çekti.
Coffee Manifesto
Festivalin en enerjik ekiplerinden birisine sahipti. Tam festival alanının girişinde yer alan oldukça büyük standıyla ve dev ışıklı amblemiyle dikkatleri üzerinde topladı. Ask Stupid Questions sloganıyla yola çıkıp bizi soru sormaya sevkettiler 🙂
Zapatista
Festivalde gözlem yapmak denilen birşey vardır. Bir köşede beklersiniz, insanlar en çok nereye gidiyor diye bakarsınız. Ve o insanların elinde ne var? Festivalde her işletme kitleleri kendine çekebilecek küçük hileler yaptı. Hile dediysem kötü mana değil. Biraz hediyeseverliğimize ve yaratıcılık avcılığımıza oynadılar, iyi de ettiler. Herkesin kolunda bir Zapatista torbası ve içinde posterler.. Poster alabilir miyiz diye gelen gençlere çaktırmadan felsefesini anlattı hep sahibi. Bizim gibi hikaye ve mana avcıları daha ilgili dinledi tabii. Ama mekanla ilgili ayrıca bir yazı yazmak istediğimden burada uzunca anlatmayacağım.
Coffee Department
Mütevazi çizgisiyle festivalde kendine güzel bir yer açtı Coffee Department. Kochere’si ve El Derrumbe’siyle nitelikli kahve içmek isteyenlere hitap ettiler yine..
Brew Lab
Önce Galatasaray sonra Cihangir’de açtıkları mekanlarla coffee shoplar çok popüler olmadan evvel sektöre girmenin tecrübesini konuşturdular. Benim severek gittiğim, ambiyansını ve kahveyi sundukları kupalarını pek sevdiğim mekandır. Festivalde kahve alanında şampiyonlukları olan baristaları üzerine oynadılar. Standlarında kahvelerimiz şöyledir böyledir vurgusundan çok bizim ödüllü baristamız var havası söz konusuydu. Bardakları oldukça güzeldi, pek güzel fotoğraflar çektim onunla.
Deal
Bana festivalin kazandırdığı yeni bir mekan oldu. Güleryüzlü sahiplerine sordum, ben sizi nasıl oluyor da tanımıyorum diye.. Mütevazilik edip saçmalamama müsaade ettiler 🙂 Kahvelerini beğendim. Festival sonrası mekana gitmeye de söz verdim. İşte bunu seviyorum: Yeni yerler keşfetmeyi.. Ve Deal’ın felsefesini anlatan manifestosundan minik bir alıntı: “Bizce kahvenin en özel anı onu kokladığınız anda yaşanıyor. O kokuda bir çok şey var; iyi bir proje, iyi bir kaçış, iyi bir deneyim, iyi bir sohbet, iyi bir yolculuk..” Al benden de o kadar!
Be Coffee
Don’t Worry, Be Coffee 🙂 Festivalde bir bardak dolusu içtiğim kahve yok denecek kadar azdır. Çünkü o kadar kahveyi deneyimleyebilmek için mideyi de çok hırpalamamak, kafaine çok abanmamak gerekiyor. Ama Be Coffee’den aldığım latteyi keyifle sonuna kadar içtim. O esnada Üstad, Harbiyiyorum hesabının sahibi Salih Seçkin SEVİNÇ abimizle muhabbet etmenin de tatlı bir etkisi olabilir. Festivalin en güzel yanı da epeydir göremediğin dostlarınla karşılaşmak, birşeyler içmek.. Yarın öbür gün onunla o kadar yemiş içmişliğimiz var diyebilmek için birlikte sindirim sistemine sıvı-katı yönlendirmeli 🙂 Kahvenin gerçekten hatrı var, rakam konusunda kırk yılı zorlamasam da bakıyorum da ben dostlarımla hep kahve içiyorum.
At Origin
Festival sayesinde adını sıkça duyduğum ama ziyaret edemediğim mekanları da deneyimleme şansım oldu. Zaten festivalin en büyük güzelliklerinden birisi şehirdeki kahvecilerin neredeyse %90’ına birer adım yürüme mesafesiyle ulaşabilmek.
Petra
Kaliteli çekirdekleriyle sektörde adından epey söz ettiren Petra da oradaydı. Konuklarına taze taze demledikleri filtre kahveleri sundular. Mola vermeden chemexin başındaydılar. Evde kendi kahvesini demlemek isteyenler için kahve ekipmanı satışı da söz konusuydu. Sevimli kartpostalları benim gibi her gittiği mekandan bir hatıra kalsın isteyenler için idealdi.
Manivela Coffee Truck
Festivale damgasını vuranlardan.. 88 model bir minibüsü bir coffeshop a çeviren üç dinamik girişimci insan.. Sarı bir minibüsün içinde kaliteli çekirleklerle yapılan kahveler, ev yapımı kurabiye ve kruvasanlar.. Sarı rengi beni benden alandır, kurabiyesi candır, saraydan kız kaçırma gibisine minibüsten kurabiye kaçırmayı akla getirendir. Kahvenizi içerken kendinizi Avrupa’da bir kentte hissediyorsunuz. Ekip espritüel, öyle yavan espriler de değil, bildiğin kaliteli espriler 🙂 Festivalin sonlarına doğru millet içerinin kalabalığından kaçıp Manivela önünde kuyruk oluşturdu 🙂 Hafta içi maslakta, hafta sonları da gezmelerde.. Artık yakalayabilene aşk olsun 🙂
CoffeeNutz
Cold Drip ve Nitro Brew yöntemlerini tescillemiş, başarılı bir kahveci.. Hanifıçı bira değil de fıçı kahve 🙂 Yeniliklere ihtiyacımız var diyoruz; CoffeeNutz tam da bu açığı kapatmak üzere yola çıkmış.. Yolları açık olsun..
Kuru Kahveci Mehmet Efendi
Türk Kahvesi deyince aklımıza ilk gelen marka.. Festivalde sönük mü kalır acaba diye düşünürken akıllıca davranıp (ee tabii ki parayı da bastırıp) koca bir vagonu kiralamışlar. Vagon ambiyansında birisi yanınıza yanaşıyor ve kahvenizi nasıl alırdınız diye soruyor.. Türk Kahvenizi getirdikten sonra da bir adet kahve fincanı hediye ediyor.. Festivalin klasik boyutunu iyi taşıdılar.. Ayrıca sadece Türk Kahvesi’yle kalmayıp filtre kahve de ikram ettiler.. Kendilerini geliştiren ve bu yönde yatırım yapan işletmeleri seviyorum.
Moc
Her daim kendine ait bir kitlesi olan popüler kahveci.. Onun zaten bol bol gideni var, peşinde onca kuyruğu var diye son güne kadar tercih etmedim. Son gün ballı tarçınlı kahvesini içmek suretiyle bu mekanı da es geçmemiş oldum.
Kronotrop
Yine severek gittiğim kahvecilerden biri.. Festivale en yakışan standlardan birine sahipti. Cağaloğlu’ndaki şubesine hep gittiğim için “Ben zaten biliyorum mekanı, ilk kez deneyeceklerin önünü açayım, kalabalık yapmayayım” havalarındaydım.
Taş Kahve
Cunda’ya gidip de Taş Kahve’ye uğramayan yoktur. Tarihi bir yapı, içinde kuşlar uçan, vitraylarla bezeli bir kahve.. Damla sakızlı Türk Kahvesi, Dibek Kahvesi meşhurdur. Festivalde onların standını görünce evladımı görmüş gibi sevindim. Tatlı tatlı sohbet ettik, Cunda’dan bahsettik.. Tarihi bir dibek taşı getirmişler, dev bir demir ile dibekte kahve döven arkadaş festivalin en video çekmelik öğesini oluşturdu. Kişilerin de yapmasına müsaade etmeleri gönülleri fethetti. Mekanın sahibi de ilgiden memnundu. Gittiğim her gün standlarına uğradım.
Evvie
Bu sene festivaldeki çikolata&kurabiye firma katılımı yetersiz kalmıştı bence. Onlarca kahveciden galonlarca kahve alıp içen insanlar yanında yiyebilecekleri bir şeyler aradılar. Kahveciler pastane ürünlerini para ile sattılar. Allahtan Evvie vardı.. El yapımı kaliteli çikolatalarıyla festivale damgasını vuran işletmelerden birisiydi. Damakta enfes tat bırakan çikolatalarının katkı maddesi içermemesi de bir diğer artısı.. Çalışanları da oldukça güleryüzlüydü..
Pernigotti
1860 kuruluşlu Pernigotti, Gianduia adındaki çikolata türlerini üretiyor. Standdan edindiğim broşürden Gianduia’nın İtalya’da Napolyon Savaşları sırasında kakao ve fındık ezmesinin karışımından ortaya çıktığını öğreniyorum. Kahvenin yanında çikolatayı seviyorum. Pernigotti’nin Cremino isimli çikolatası iyi bir eşlikçiydi kahve için.
Kahve Dünyası
Her zamanki gibiydi Kahve Dünyası. Herkese sahlep dağıttılar, çikolata ikram ettiler. Standın “Şehirde Kahve Kokusu Var” yazısının altına denk gelmesi onlar için bir avantaj oldu.
Kiva Han
Güçlü bir görseli vardı standlarının. Çeşit çeşit kahve çekirdekleri ve yöresel kıyafetli Afrikalı arkadaş ile epey dikkat çektiler. Kiva Han Türk Kahvesi’nin Uluslararası Tat ve Kalite Enstitüsü’nde Üstün Lezzet Ödülüne sahip olması güzel bir detay.
Basilur
Fesivalde sadece kahve yoktu, çay da vardı.. Basilur’un süt aromalı ve yasemin aromalı yeşil çayı çok güzeldi. Hep kahve hep kahve nereye kadar, aşkımız bitti buraya kadar 😉
T-Easy
Bergamotlu Vanilya Tea Latte festivalde en çok beğendiğim lezzetlerden biri oldu. Hem çay, hem kahve.. İkisinin de gönlü kalmasın 🙂
SANAT
Festivalde sanat da vardı. Bu kadar güzel insanı bir araya topladıktan sonra onlara güzel müzikler dinlettirmek ve harika sergiler sunmak kaçınılmazdı zaten. Kahve konulu resimler, tasarımlar, fotoğraflar, dev tablolar..
Herhangi bir nesnenin sanat eserine dönüşmesini sağlayan o güzel, yaratıcı beyinleri seviyorum. Ruhundan tuvaline üfleyen sanat insanlarını seviyorum.. Bize böyle kişiler lazım. Barışı seven, iyiye, güzelen yönelen, yönelten..
MÜZİK
Festival boyunca çeşitli müzik grupları konserler verdiler. Kulağımızda müzik, elimizde kahve, burnumuzda kahve kokusu.. Hepsi bir araya gelince mükemmel bir kombinasyon oluşuyor..
FESTİVALİN ENLERİ
En güleryüzlü ekip: Caribou.. Oldukça dinamik bir ekipleri vardı, bıkmadan, usanmadan tatlı tatlı çalışmaya devam ettiler. Dilek ağacı da iyi düşünülmüştü.
En cömerti: Caffe Nero.. Festival boyunca insanlara kruvasan, tartolet, sandviç ikram ettiler. Aç gelen, kahveden içi kıyılan bu standa yöneldi. Ayrıca oturma yeri ve şarj bölgesiyle festivaldekilerin temel ihtiyaçlarını giderme konusunda epey faydaları dokundu. O kadar fotoğraf, video çekmeye şarj dayanmadı haliyle..
En hipster ı: Walters.. Mekanın önü hiç boş kalmadı. Moda’ya akın eden kitle şimdi de Walters için mekana akın etmişti. Ben kahve almadım, daha iyi alternatifler vardı.
En hediyecisi: Eti Karam.. karamlakahve etiketiyle paylaşım yapanlara hediye dağıttılar. Bana beşli çikolata seti çıktı. Kimisine de önlük. Hediye sevilir yahu 🙂
En çok fotoğrafı çekileni: Fiat 500‘ün kahve çekirdeğiyle kaplı arabası. Bunu dokuyan kör oldu. Olmuş. Yani olmuştur bence 🙂
En sönük standı: Mambocino.. Önünden tam beş kere geçtim, stand beni çekmedi, genelde de tenhaydı zaten, birşeyler olmamış, olamamış.
En estetiği: Moms Naturel Foods.. Şeker ilavesiz, sızma zeytinyağı ile fırınlanmış, gerçek meyveli granolalar satan mekanın standı çok estetikti. Hani derler ya fotoğraf çekmelik, işte öyle.. Sadece bakılık tabi, yemelik değil granolalar dışında.
En yaratıcısı: Üç Dörtgen.. İki boyutlu resimleri üç boyutlu nesnelere çeviren bir cihazları var. Arkadaşlar çok yardımsever, açıklayıcı ve hoş sohbet. Ben bu adamların mekanına giderim!
En çilek kokulusu: Arzum Okka.. Dağ çilekli Türk Kahvesi kapsülleri ilgi çekiciydi.
En çalışkanı: Starbucks.. Festivalde “sıtarbaks”a mı gidilirmiş havalarındaydım yalnız arkadaşlar iyi hazırlanmışlar.. İkinci dalgadan ziyade üçüncü dalgayı benimsemiş arkadaşlar gelen geçene bu akımı sevdirmeye ve tanıtmaya çalıştı. Minik figürler, resimler, bilgilendirme yazılarında emek var. Ön yargımı kırmamda bunların büyük etkisi oldu.
En açıklayıcısı: Kahve Limanı.. Mekanın baristası adım adım demleme yöntemini anlatıp kahve çekirdeklerini tanıttı, sonra da bir güzel hazırladığı kahveden ikram etti. Takdire şayan..
En snobu: Ben Coffee Roasters.. Bi havalar bi bişeyler, standa yanaşamadım ben. Yanaşan arkadaşlarıma da bildiğin kaba davranılmış. Ki o arkadaşım da mekana daha evvelden gidip güzel diyaloglar yaşayan, genel anlamda kahveye meraklı, yapıcı, onarıcı bir arkadaştır. Olmadı Ben Coffee Roasters..
En yöreseli: Cercis Murat.. Mardin’den gelen ekibin mırrası, sundukları mırra fincanları, yöresel kıyafetleri oldukça etnik bir hava oluşturdu. Mırra damağımda enfes bir tat bıraktı. Görseli ve atraksiyonu kuvettli standlardan biriydi.
En ağız sulandıranı: Sahi.. Kaymaklı, fındıklı, fıstıklı, narlı lokumlarıyla damak çatlatandı, bu lokum bir harika dostum!
En rahatı: Coffee Sapiens.. Çalışanlarında bir rahatlık vardı. İyi mi kötü mü bilemedim..
En romantiği: Secco Cafe.. Mumları ve melekleriyle pek romantikti bu stand, taburemize oturup birer drink almadan edemedik 🙂
En güzel bardağı olan: Mahalo.. Mahalo’nun take away leri efsane zaten..
En kurumsalı: Rioba.. Bütün müdürler gelmiş gözlem yapıyor, firmalarını tanıtıyor. Biz de burdayız diyor..
Şunu farkettim ki kahvenin bir araya getirici bir tarafı var. Festival her ne kadar 3. dalga kahvecilikle ilgili gibi görünse de o kalabalık ve curcunada özel demleme yöntemlerinden ziyade makine kahveleri tüketildi.
Pek çok farklı mekanda, pek çok farklı çekirdekten, pek çok farklı yöntemlerle kahve içildiğinden günün sonunda ne içtiğimiz akılda kalmadı..
Şunu farkettim ki damak kirlendiğinden bazı kahvelerin tam olarak tadı alınamadı..
Arkada bir sürü kişi “barista arkadaş benim neden püskevitim yok” dercesine “benim neden kahvem yok” diyerek beklediğinden kafamdaki soruları yeterince soramadım, sorsam da tam cevap alamadım, alsam da belki aklımda tutamadım. O yüzden bu festivalde şu kahve bu çekirdekten ziyade; şu organizasyon, bu hazırlık, bu düzenek, bu samimiyet, şu güleryüz kıvamında gidiyorum. Ben zaten ayrıca mekanlara sakin kafayla gidip detaylı inceleyeceğim.. Ama ders gibi değil de tadını ve keyfini alarak..
Şunu anladım ki kahvenin mutlulukla bir alakası var!
Şunu anladım ki bir amaç uğruna bir mekanda toplanan kahve aşkıyla yanıp tutuşan insanlar tadından yenmiyor. Ben vagonlar arasında fotoğraf çekinmek için çırpınırken bu halimi gören kişi benim enfes fotolarımı çekti ve size yollayayım bunları dedi. Kendiliğinden hem de.. Güzel şeyler bunlar..
Şunu anladım ki herşeye rağmen kahve için atılan adımları desteklemeliyiz, daha iyilerinin olması için elimizdekileri iyi değerlendirip birlik olmalıyız. Mekanlar kıskançlık krizlerine girmemeli, birbirlerine çamur atmamalı.. Baristalar birbirini mundarlamamalı..
Şunu biliyorum ki, bu festival yine olsun, yine giderim..
Çünkü ben de artık bir KAHVESEVERİM..
İçimizdeki kahve aşkı ölmesin!
Kafeinimiz bol ama derdimiz az olsun..
Kalın sağlıcakla, afiyetle..
Eyvallah..
Yorum yok!